Ayvalık-Cunda Adası (2018)

1. gün – 23.01.2018 Salı
Kışın ortasında biraz yorulup biraz da sıkılınca İstanbul’dan kaçacak yer aradık kendimize. Bu mevsimde gayet sakin olacağını düşünerek Ayvalık-Cunda Adası’na gitmeye karar verdik birkaç günlüğüne. İlk gün evde kahvaltımızı yaptıktan sonra erkenden yola çıktık. Yolumuzun üstünde kaldığı için Manyas Kuş Cenneti‘ni görmek istedik önce. Fakat, kuş gözlem kulelerinde tadilat olduğu için gezemedik, sadece müzeyi gezmiş olduk.

Cunda Adası’na vardığımızda hem hamileliğimden dolayı kendimi iyi hissetmediğim için hem de hava soğuk olduğu için otele (Kıvrak Butik Otel) geçip dinlenmeyi tercih ettik. Akşam olduğunda odamızdan günbatımını seyredip sonra da yemek için Mehmet’in Yeri’ne gittik. Daha önce geldiğimizde burada Kırmızı Kafe&Bistro vardı ve güzel fotoğraflarını çekmiştim. Bu mevsimde çoğu restoran kapalı olduğu için ilk açık yer burası denk geldi ve biz de oturduk. Levrek, kalamar, karides, kabak çiçeği dolması ve çiroz alıp 190 TL ödedik. Yemekleri, mezeleri oldukça lezzetliydi. Masalara koyulan mis kokulu nergislere de bayıldım 🙂

Cunda Adası'ndan gün batımı
Cunda Adası’ndan gün batımı

2. gün – 24.01.2018 Çarşamba

Sabah otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra Cunda adası’ndaki Rahmi Koç Müzesi ve Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı‘nı gezdik. Taksiyarhis Kilise Binası restore edilerek Rahmi Koç Müzesi’ne çevrilmiş ve çok da güzel olmuş. Binanın iç kısmına hayran kaldım, müzeye çevrilip günümüzde de kullanılabiliyor olmasına çok sevindim.

Taksiyarhis Kilise Binası Tarihçesi
Kilise, Alibey (Cunda) Adası Rum Ortodoks (Moschonese) cemaati tarafından, 1873 yılında, eski temelleri üzerine Anakent (Metropol) Kilisesi olarak inşa edilmiştir. Bu yıllarda, Ada’nın çoğunluğu Rum olan nüfusu 8.000-10.000 civarındaydı. Kilise, “Taksiyarhis’e, yani Koruyucu Baş Melekler Cebrail ve Mikail’e atfedilmiştir. Halen Ada’nın en önemli anıt yapısını teşkil etmektedir.

Tek kubbeli, bazilika tipinde, dikdörtgen planlı yapı, döneminde yaygın olarak kullanılan Neo Klasik mimari üslubundadır. Cephesini süsleyen üçgen alınlık, sarımsak taşından yapılmış arşitravı taşıyan ion başlıklı iki sütun ve iki pilaster, kemerli pencereler, bu üslubu yansıtan özelliklerdir. İki çan kulesinden sadece biri ayakta kalmıştır. Yığma tekniği ile örülmüş duvarlar ve sövelerde, yörenin ünlü taş ocaklarından çıkarılan sarımsak taşı kullanılmıştır. Dört taşıyıcı sütun, naosu kuzey ve güney olmak üzere iki nefe ayırır. Taşıyıcı sütunlar tuğladan yapılmış, kireç harçlı sıva ve alçı ile kaplanmıştır. Batıda narteks bölümü yer almaktadır. Doğuda ise iki nef ve bema, geç Bizans döneminin kilise mimarisini andıran dışarıya taşkın üç apsis ile bitirilmiştir. Bemanın apsisi daha büyük, yan apsisler daha küçüktür. Nefler ve bma, tonozlarla örtülmüştür ve üç yarım kubbe ile bitirilmiştir. Galeri, kadınlar bölümü (Gynaikeion) olarak yapılmıştır. İç mekan, kireç harçlı sıva ve alçı ile kaplanmış, dini figür tasvirleri, bitkisel ve geometrik motiflerle bezenmiştir.
1927-1928 yıllarında, kilise binası, minaresiz bir camiye çevrilmiştir. Bu sırada ikonostas sökülmüş ve tasvirlerin üstü boyanmıştır. 1944 depreminde hasar gören bina terk edilmiştir. Zaman aşımına ve insan tahribatına uğrayan anıtsal bina, bakımsız kalmış ve yıpranmıştır.
1976 yılında Ayvalık ve çevresindeki 17.900 hektarlık alan, doğal ve tarihi sit alanı ilan edilmiştir. 28.10.1989-1795 sayılı karar ile Taksiyarhis Kilisesi, Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından tescil edilmiştir.
Korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak tescillenen Taksiyarhis Kilisesi’nin koruma grubu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 05.11.1999 / 660 tarih-sayılı ilke kararına uygun olarak 1.grup olarak belirlenmiştir.
Vakıflar Balıkesir Bölge Müdürlüğü, restorasyonun yapılmasına kadar geçecek sürede yapıda oluşabilecek çökmeler sonucu yapının daha çok hasar görmemesi için, yapıyı ahşap malzeme ile askıya aldırmıştır. Ancak yıllar geçtikçe bu ahşap malzeme de çürümüş ve kilise korumasız kalmıştır. 02.05.2011 tarihli Vakıflar Meclisi kararı ile Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı’na tahsis edilen kilise binasının restorasyonu, Ark İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin uzman mimar ve restoratörleri tarafından yapılmıştır.

Taksiyarhis Kilise Binası Restorasyon Süreci
Restorasyon Projesi, Dr. Bülent Bulgurlu’nun genel koordinatörlüğünde, Ark İnşaat ve Düzey Bakım Atölyeleri tarafından yürütülmüştür.
Taksiyarhis kilise binası, yıllar içinde önemli depremlere ve diğer doğa olaylarına maruz kalmış, tonoz ve kubbelerinde derin çatlaklar oluşmuş, taşıyıcı taş, tuğla ve diğer tüm bağlayıcı malzemeleri yıpranmıştır. 2003 yılında oluşan fırtına nedeniyle hasar görmüş ve tehlikeli hale geldiği için ziyarete kapatılmıştır. Sonraki yıllarda ise çevre ve iklim şartlarının yanı sıra hazine aramak amacıyla yapılan kaçak kazılardan dolayı büyük oranda tahrip olmuştur. Çatı bölümünde bulunan çan kulelerinden biri tamamen yıkılmış, diğerinde derin çatlaklar oluşmuş, tuğladan oluşan bu kısımlar yağmur ve güneş altında tamamen yok olma riski ile karşı karşıya kalmışlardır.
Duvarlarda bulunan resimlerin büyük bir kısmı tahrip olmuştur. Rutubet ve diğer çevresel etkiler nedeniyle sıvalarda dökülmeler meydana gelmiş ve resimler büyük ölçüde yıpranmıştır. Uzman kişiler tarafından yapılan restorasyon planı uygulanmaya başlanmış ve restorasyon başlangıcında, öncelikle tüm yapı çelik konstrüksiyon taşıyıcı elemanlar ile mühendislik kaidelerine uygun olarak askıya alınmıştır.
Yapı içinde, onaylı projeye uygun olarak korunması gereken tüm duvar resimleri ve yüzeyde kalan kalem işlerinin, restorasyon sürecinde yıpranmasına engel olmak için gerekli koruma önlemleri alınmış, rölyeflerden gerekli kalıp örnekleri alınarak üretimi sağlanmıştır.
Yıpranmış resimlerin tespit çalışmaları yapılmıştır. Resimler bu konuda uzman kişiler tarafından özgün hale getirilmiştir. Temizlik işlemi sonrasında, yapının tüm yüzeylerinde gerekli olan çatlak enjeksiyonu işlemi kireç esaslı malzemeler ile gerçekleştirilmiştir.
Tüm kolon ve tonoz yüzeyleri ile binanın dış ve iç cephe yüzeyleri üç sıra halinde kuşaklanarak, kireç esaslı onarım harcı ile sıvanmış, sonrasında karbon lifli polimer malzeme ile kaplanmıştır.
Sütun başlarında bulunan süslemeler özgün haline uygun olarak yapılmıştır.
Kapı ve pencere sövelerinin eksik ve yıpranmış olan sarımsak taşı malzemeleri yenilenmiş, pencere içlerindeki yuvarlak delikli taşlar aslına uygun olarak yapılmış ve içlerine renkli camlar monte edilmiştir.
Yirmi iki ay süren başarılı bir restorasyon süreci sonrasında bina ilk günkü görkemine kavuşmuştur.
Tarihi yapı, 31 Mayıs 2014 tarihinde ‘Ayvalık Rahmi M. Koç Müzesi’ olarak ziyarete açılmıştır.

Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı ise değirmenin restore edilmesiyle oluşturulmuş ve burası da oldukça güzel olmuş. Üstelik tepedeki kafede çayınızı yudumlayıp Cunda’nın manzarası seyretmek harika 🙂

Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı
Yıllar yılı harap bir şekilde kalan değirmen ve kilise; Rahmi M. Koç’un kültür varlığı olan bu eski eserlerin kurtarılmasına yönelik girişimleri, maddi-manevi katkıları ile restore edilmiş ve böylelikle Alibey Adası 07.08.2007 tarihinde önemli bir kitaplığa kavuşturulmuştur.
Rahmi M. Koç Müzecilik ve Kültür Vakfı bünyesinde hizmet verecek olan bu kitaplığa; ilerleyen yaşı nedeni ile göz sağlığı bozulan, “Göremediğime değil, okuyamadığıma üzülüyorum.” diyen Emekli Büyükelçi Necdet Kent’in ve eşinin ismi verilmiştir. Necdet Kent’in oğlu Muhtar Kent, merhum babasından kalma bin üç yüzü aşkın kitabı bu kitaplığa bağışlamıştır.
Necdet Kent
1911 – 2002 yılları arasında yaşamış ve İkinci Dünya Savaşı sırasında Marsilya’da görev yapmış bir Türk diplomatıdır. 1941 ve 1944 seneleri arasında Marsilya Başkonsolosu olarak görev yaptığı dönemde II. Dünya Savaşı sırasında Fransa’da yaşayan ve belgeleri yeterli olmayan onlarca Türk Museviye Türk Vatandaşlığı hakkını kazandırmıştır.
2001 senesinde Kent yine kendisi gibi Musevileri Nazi soykırımından koruyan iki diplomat ile birlikte Türk Dışişleri tarafından Türkiye Cumhuriyeti Üstün Hizmet Madalyası ile ayrıca soykırım sırasında Musevilerin kurtulmasına yardımcı olduğu için İsrail’in verdiği özel bir madalya ile ödüllendirilmiştir.
Kent, İkinci Dünya Savaşı’nda sonra New York’ta Türkiye’nin Baş Konsolosu olarak görev yaptı ve Tayland, Hindistan, İran, İsveç ve Polonya’nın büyükelçiliğini üstlendi.
Sevim Kent
1918 ile 2000 yılları arasında yaşamış olan Sevim Kent Ayvalık cemiyet ve iş hayatının önde gelen şahsiyetlerinden Merhum Sezai Ömer Madra’nın kızıydı. 1950 senesinde Necdet Kent’le evlenerek New York’a taşındı. Tanınmış bir ressam ve seramik sanatçısı idi.

Tepedeki kafede çay içip manzarayı seyrettikten sonra Panaya Kilisesi‘nin fotoğraflarını çektik.

Sonra da Ayvalık’a gidip daha önceden kilise olarak kullanılıp sonra camiye çevrilen Çınarlı Cami ve Saatli Cami‘yi gördük. Bu 2 caminin iç kısmına da hayran kaldım yine, Ayvalık’a yolunuz düşerse mutlaka görmelisiniz.

Ayvalık sokakları
Ayvalık sokakları

Sonra da Taksiyarhis Anıt Müzesi‘ni gezip Ayvalık sokaklarını adımladık. Kiliseden çevrilen bu müzenin de iç kısmı muhteşemdi. Ayvalık’a gelirseniz butrayı da mutlaka görmenizi tavsiye ederim.

TAKSİYARHİS ANIT MÜZESİ
Taksiyarhis Kilisesi, Ayvalık’ın ilk kilisesi olup, kilisenin 3 ayrı dönemi olduğu düşünülmektedir. İlk olarak 15. yy.’da küçük bir kilise olarak inşa edilmiştir. Bemanın üzerindeki Pavlus ve Petrus’un binanın tanrıya sunumu freskosu ile güney bahçe girişinin üzerindeki 1753 tarihli kitabe üç kubbeli iki katlı bazilikal planlı ikinci dönem yapıya ilişkin verilerdir.
Girişin üzerinde yer alan 1844 tarihli kitabeden de 3. dönem bazilika yapısının beşik tonozlu ve üst taşıyıcılarının tamamıyla ahşap olarak inşa edildiği anlaşılmaktadır. Üç nefli kiliseye batı cephesinde yer alan narteksten 3 adet ana giriş kapısıyla girilir. Kilisede orta nefde arslan betimlemeli alçı rölyefle süslenmiş ambon yer almakta olup, Aziz ikonaları bulunan bu noktaya döner bir merdivenle çıkılmaktadır. Çaprazında yer alan katedra bitkisel bezemeli mermer kabartma ve altın varakla bezenmiştir. Hz. İsa’nın yaşam hikâyesinin anlatıldığı mermer ikonalarla donatılmış, gene mermer kabartma ve altın bezemeli olarak işlenmiş ikonostasisi geçince, arka bölümde apsise ulaşılmaktadır. Yapının ikinci katındaki 16 pencereli, yuvarlak kemerli, ahşap, “U” biçimli üst galeri, kadınlar bölümü olarak yapılmış olan gynaikeiondur. Bu bölüme kuzeyde çan kuleli taş merdivenlerle ve güneyde ahşap merdivenlerle ulaşılmaktadır.
Yapının içindeki mermer taklidi duvar bezemeleri, ahşap bağdadi üzerine kireç sıva yapılarak secco (kuru sıva üzeri kalem işi) boyama şeklinde çalışılmıştır. Bu eklektik tarzdaki mermer taklitlerinin, yapının güney köşesindeki 07.12.93 tarihli imzaya göre M.Pizdem adlı sanatçı tarafından yapıldığı anlaşılmıştır. Ayvalık’ın deprem bölgesinden olması nedeniyle zaman içerisinde değişik dönemlerde hasar gören binada tamir amaçlı restorasyon çalışmalarının yapıldığı ve bu dönemlerde de süsleme programında değişiklikler yapıldığı duvar bezemelerinden ve resimlerden gözlemlenmektedir. Bu yenileme çalışması esnasında kubbedeki fresco olarak yapılmış Pantokrator İsa İkonası ile beşik tonozun çevresindeki havari resimlerinin neo-klasik tarzdaki yağlıboya tablo resimleri ile değiştirildiği görülmektedir.
Kilisenin 1893 tarihindeki düzenlemeyle neo-klasik üslupta ve iç dekorasyonu eklektik olarak tamamlanmıştır. 1927 yılından itibaren uzun süre “Tekel Deposu” olarak kullanıldıktan sonra terkedilen yapı 2012 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca restore ettirilmiş ve 2013 yılında “Taksiyarhis Anıt Müzesi” olarak hizmete sunulmuştur.

Bu arada öğlen olmuştu ve yemek yemek için Mesut Büfe’ye gittik. 3 ayvalık tostu alıp 30 TL ödedik. Sonra da Cunda Adası’nın ünlü Taş Kahve’sine gidip biraz oturduk. 1 çay 1 kahve alıp 7 TL ödedik.

Sonrasında da biraz Cunda sokaklarını adımlayıp otele geçtik. Akşam yemeği için de Cunda Körfez Restoran’a gittik. Çupra, kalamar, karides, denizci lokumu, denizci böreği ve mantar alıp 170 TL ödedik. Buranın yemekleri ve mezeleri de gayet lezzetliydi.

3. gün – 25.01.2018 Perşembe

Son günümüzde ise otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra İstanbul’a döndük. Dönüşte yemeğimiz Fasulyeli’de yedik. 1 pastırmalı kuru fasulye, 1 sucuklu kuru fasulye, 2 bulgur pilavı, 2 cacık alıp  57 TL ödedik. Buranın da yemekleri çok lezzetliydi. Bu küçük tatil bize çok iyi geldi, bu mevsimde gayet sessiz sakin olan Ayvalık ve Cunda Adası’nın tadını çıkardık; gezilecek yerleri kalabalıktan uzak, sakince gezebildik. Sonuç olarak burası her mevsim gidilip görülebilecek harika bir yer 🙂

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *