Hatay

Akdeniz Bölgesi’nde yer alan Hatay, lezzetli yemekleriyle, farklı inanışlara sahip kişilere ev sahipliği yapan kozmopolit yapısıyla ve mozaikleriyle aklımda yer etmişti.

1. gün – 26.08.2017

Kurban Bayramı tatilinde Niğde üzerinden Diyarbakır’a giderken bu kez de Hatay’ı görmeye karar vermiştik. Cumartesi günü kahvaltıdan sonra yola çıkıp Adana’da da yemek için kısa bir mola verdikten sonra yaklaşık 4 saatlik bir yolculuğun ardından İskenderun‘a vardık. Petek Pastanesi’nde limonatalarımızı içip pastalarımızı yedik. Sonrasında Arsuz Plajı’na gidip kızımızla kumdan kaleler yapma niyetindeydik ama İskenderun’da Karaağaç Plajı’nı görünce Arsuz’a gitmekten vazgeçtik. 1-2 saat plajda vakit geçirdikten sonra Antakya‘ya doğru yeniden yola çıktık. İskenderun’dan Antakya’ya varmamız 1.5 saat kadar sürdü. Antakya’da ilk işimiz kendimizi Hatay Sultan Sofrası’na atıp Hatay’ın lezzetli yemeklerini tatmak oldu. 1 kağıt kebabı, 1 yoğurt aşı çorbası, 3 oruk, 2 ıspanaklı börek. 1 kaytaz böreği, 1 yoğurt alıp 47 TL ödedik.

2. gün – 27.08.2017

Pazar günü otelde (Anemon Otel – 200TL) kahvaltımızı yaptıktan sonra Hıdırbey Köyü’ne gidip Musa Ağacı‘nı görmekle başladık gezimize. Antakya’dan Hıdırbey Köyü’ne yaklaşık 1 saatte vardık. Musa Ağacı’nın etrafında birçok kafeterya, çay evi, hediyelik eşya ve yöresel ürünler satıcısı bulunuyor. Burada kısa bir fotoğraf molasından sonra Türkiye’nin tek Ermeni köyü olan Vakıflı Köyü‘ne doğru yolumuza devam ettik.

MUSA AĞACI
Rivayete göre, Samandağ Sahili’nde buluşan Hz. Hızır ile Hz. Musa birlikte dağa çıkarlar. Tam bu noktaya geldiklerinde Hz. Musa elindeki asayı toprağa saplar ve eğilip su içer. Tekrar dönüp baktığında asanın yeşerip fidana dönüştüğünü görür. Halk arasında Ab-ı Hayat suyundan can bulan fidanın binlerce yılda gelişerek bugünkü halini aldığına inanılmaktadır.
Ağacın gövde çapı 7.50 metre, çevresi 21 metre, yüksekliği ise 7 metredir. Ağacın dalları yaklaşık 1000m’lik alanı kaplamaktadır.
Ağaç, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu Başkanlığı’nın 09.05.1981 gün ve A-2895 sayılıkararı ile tescil edilmiş ve koruma altına alınmıştır.

Musa Ağacı
Musa Ağacı
Musa Ağacı
Musa Ağacı
Musa Ağacı
Musa Ağacı
Ab-ı Hayat Çeşmesi
Ab-ı Hayat Çeşmesi

Vakıflı Köyü’nü araştırdığımızda karşımıza çıkan köy kilisesini (Meryem Ana Kilisesi) görmek istesem de haritada yerini tam bulamadığım için burayı göremedik. Köyün girişinde yer alan Vakıflı Köyü Çay Bahçesi’nde oturup çayımızı içtik (2 kişilik demlik çay 15 TL). Çay evinin yanında organik ürünlerle yapılmış yöresel ürünlerin satıldığı bir dükkan bulunuyor. Çay evinin arka tarafına geçip Antakya’dan buraya gelirken yol üzerinde gördüğümüz rüzgar türbinlerinin fotoğrafını çekeyim dedim ama buradan görünmüyormuş 🙂 Rüzgar türbinleri görünmese de yolun karşına geçtiğimde mandalina bahçesinin içinden Akdeniz manzarası muhteşem görünüyordu 🙂

Vakıflı Köyü
Vakıflı Köyü
Vakıflı Köyü
Vakıflı Köyü
Vakıflı Köyü
Vakıflı Köyü
Vakıflı Köyü
Vakıflı Köyü

Vakıflı Köyü’nde soluklandıktan sonra Titus Tüneli ve Beşikli Mağara‘yı gezmek için yaklaşık yarım saatte Çevlik’e vardık. Arabamızı önce sahil yoluna bıraktık ama sonra Titus Tüneli otopark yazısını görüp oraya doğru devam ettik. 5 TL ödeyip birkaç yüz metre yukarı aracımızı park ettik. Biz yokuş yukarı yürünecek zannedip o sıcakta göze alamayıp otoparka girmiş olduk ama girmesek de olurmuş. Zaten sahilden sadece birkaç yüz metre yukarıdaydı otopark diye çevirip ücret aldıkları yer. Titus Tüneli ve Beşikli Mağara için tek bir giriş bulunuyor ve giriş ücreti 8 TL. Müzekart+ geçiyor.

Seleukeia Pieria Antik Kenti
Seleukeia Pieria, sınırları batıda Sardes(Manisa)’e doğuda Semerkand’a kadar uzanan ve Seleukus Krallığına başkent olarak I. Seleukus tarafından kurulmuştur.
Kent MÖ 300 yılında, Musa dağının yamaçları ve delta düzlüğü üzerinde kurulmuştur. Kent kurucusu olan Seleukos’un adını taşımakta olup diğer Seleukia adını taşıyan kentlerden ayırt etmek için, kentin yaslandığı Pieria Dağı(Musa Dağı)’ndan dolayı Pieria’daki Seleukia olarak adlandırılmıştır. Mısır’da kurulan bir diğer Helenistik krallık olan Ptolemaioslar’ın İ.Ö. 246’da Seleukia Pieria’yı işgali sonucunda, başkentin yönetim merkezinin Antiokheia’ya taşınması ile deniz ticaretindeki rolü nedeniyle bir liman kenti olarak öne çıkmıştır. Kent İ.S.526 ve 528’de yaşanan deprem felaketlerinden büyük zarar görmüş ve giderek terk edilmiştir.
Kent, ova düzlüğü üzerindeki doğal bir lagünde oluşan doğal liman ve etrafında biçimlenen Aşağı Şehir ve onun hemen kuzeyinde yükselen yamaçlar ve tepelik alan üzerinde kurulan Yukarı Şehir olmak üzere Hellenistik dönem şehircilik anlayışı ile kurulmuştur. Antik kentin yayılım alanı yaklaşık olarak 300 hektardır. Aşağı şehir barındırdığı limanı, agorası ve yamaç yerleşimleri ile kentin ticari hayatının merkezi olmuştur.
Kentten günümüze ulaşan başlıca kalıntılar, Dor düzenindeki Tapınak (1); kentin ilk kuruluşundan itibaren var olan İç Limanı (2) ve İ.S. 4.yy ortalarında inşa edilen Dış Limanı (3); Aşağı ve Yukarı Şehirlerde mozaik tabanları müzelerde sergilenen ancak günümüzde duvar ve temel kalıntıları tahrip olmuş Roma Villaları (4); Vespasianus-Titus Tüneli (5); Şehir Surları (6) ve Liman Kapısı (7); İç Limanın çevresindeki Liman depo binaları (8); yapımı bitirilememiş Tiyatro (9); aşağı şehiri yukarı şehire bağlayan kayaya oyulmuş Basamaklar (10), Beşikli Mağara Mezar anıtı (11), lahitler ve kaya mezar odalarından oluşan Doğu ve Batı Nekropol alanlarıdır (12).

Vespasianus-Titus Tüneli
Antik kentin kuzeybatısında 830m uzunlukta ortalama 6m genişlikte tünel ve kanaldan oluşan kompleks yapıdır. Tünelin inşaası, üzerindeki ithaf yazıtı nedeniyle İ.S. 62-81 yılları arasında yaşamış olan Roma İmparatoru Vespasianus ve ondan sonra imparator olan Titus dönemine yerleştirilmektedir. Tünelin yapımına MS 62’de başlanmışsa da bu konudaki çabaların bu tarihten önce başlamış ve inşaası MS 2. yüzyıl ortalarına kadar sürmüştür.
Dilimize Titus Tüneli olarak yerleşmiş olan bu yapı, antik kentin batısından akan Değirmendere çayının sularının iç limana akmasıyla taşınan birikintinin limanı sığlaştırması, limanı ani sel baskınlarından koruma ve dere sularının denetimli olarak kullanımı ve kente su teminini gözeten çok yönlü tasarlanmış tünel kanalprojesi 3 bölümlüdür.
I. Bölüm: Saptırma Perdesi, Değirmendere yatağını kesen tünelin başladığı noktada iki tepe yamcının arasına örülmüş su bendi duvarıdır.
II. Bölüm: Kayaç içine oyulmuş 88m uzunlukta 6.80m genişlikte ve 7m yükseklikte tünel, 57m uzunlukta ve üzeri giderek daralan açıklığa sahip ara kısım ve 53m uzunlukta, 6.60m genişlikte ve 7m yükseklikteki tünelden oluşur.
III. Bölüm: Kayaya oyularak veya kesme blok taşlarla duvar örülerek oluşturulmuş üzeri açık 6m genişlikte 630m uzunlukta kanal kısmıdır. Kanal üzerinde, su dağıtım şebekesine bağlanan su yolu kemeri, kaya mezar odaları ile mezar anıt yazıtları bulunmaktadır. Kanalın açılması çalışması sırasında daha önceden var olan bir prehistorik mağara yerleşimi olan Kanal mağarası da Kanalın açılışı sırasında tahrip olmuştur. Bu gün bu kanalın sadece ağız kısmı görülmektedir.

Titus Tüneli ve Beşikli Mağara Girişi
Titus Tüneli ve Beşikli Mağara Girişi

Titus Tüneli ve Beşikli Mağara’ya varmak için uzunca koridorlardan ve ağaçlarla çevrili düzgünce yapılmış patikalardan ilerlemek gerekiyor.

Titus Tüneli
Titus Tüneli
Titus Tüneli
Titus Tüneli
Titus Tüneli
Titus Tüneli
Titus Tüneli
Titus Tüneli
Dilek ağacı
Dilek ağacı
Roma Köprüsü
Roma Köprüsü

Titus Tüneli de Beşikli Mağara da o kadar etkileyici yerler ki Hatay’a gelmişken iyi ki buraları görmüşüz diyorum. Çocukla Hatay’ın sıcağında yürümek zahmetli olsa da buna değdiğini düşünüyorum 🙂

Titus Tüneli
Titus Tüneli
Titus Tüneli
Titus Tüneli
Titus Tüneli
Titus Tüneli

Tünelin içinde uzunca bir yol kat ettikten sonra daralıyor ve iç kısım karanlıkta pek yürünmüyor. Biz de daha fazla devam etmeyip geri döndük ve Beşikli Mağara’ya doğru ilerledik.

Titus Tüneli
Titus Tüneli
Titus Tüneli
Titus Tüneli
Titus Tüneli
Titus Tüneli
Titus Tüneli
Titus Tüneli
Titus Tüneli
Titus Tüneli

BEŞİKLİ MAĞARA
Yöre halkı tarafından mezar odasının içinde, yan yana duran aynı üzeri düz çatılı kayaca oygu iki taş sandukalı mezardan ötürü Beşikli Mağara olarak adlandırılan mezar odası gezginler tarafından Krallar Mezarı olarak adlandırılmıştır.
Mezar odasının bulunduğu alan eski çağda ölüler şehri olarak adlandırılan bir nekropol alanı olarak düzenlenmiş, kuzey, doğu ve güney yanda kireçtaşı kayalık içine işlenmiş mezar odaları çevrelenmiştir. Mezar alanına giriş batı yanda bulunan merdivenlerle sağlanmıştır.
Beşikli Mağara olarak adlandırılan anıt mezar, tamamen kayaca oygu dört mekândan, tabana ve yan duvarlarda kayaca oyulmuş toplam 93 mezar yatağından oluşmaktadır. Önde yer alan giriş mekânının cephesinde 4 sütunlu ve 3 girişli cephe düzenlemesi yer almaktadır. Bu mekânın tabanında ve batı yan duvarında mezar yatakları bulunmakta, tavanı ise köşelerinde kabartma istiridye, yan kenarlarda ise kabartma sarmaşık dalı motifi ile bezenmiştir.
Giriş, kuzeyde ve doğuda bulunan iki ayrı odaya açılmaktadır. Doğudaki odanın girişinde, güney ve kuzey köşede kayadan oyulmuş sütunlar, girişin tonoz kemerini taşımaktadır. Doğu odanın merkezinde dört sütun vardır odanın tavanı kabartma istiridye ve sarmaşık dalı motifi işlenerek bezenmiştir. Sütunların gövdeleri kırılmış, ion düzeninde kaide ve başlıkların az bir kısmı koruna gelmiştir. İki sütun başlığının yan yüzlerinde kabartma olarak işlenmiş daire içinde haç motifleri vardır.. Doğu odada 23 adet tabana açılan mezar, 7 adet duvarda işlenmiş niş içinde archosolium tipinde mezar vardır. Odanın doğusundaki ve kuzeyindeki kayaç duvarlarda mezar yataklarının tavanı tonozlu nişler şeklinde işlenmiştir. Güneydoğu duvardaki mezar yatağının tavanı kabartma, dışa açılan istiridye motifi, istiridye motifinin sonlandığı noktada içten dışa doğru üç kademede açılan kabartma bant kuşağı işlenmiştir. Tavan kasetine estetik bir şekilde katılan bu bantların üzerinde, sarmaşık dalı kabartması, dala konmuş kuş ve kertenkele, uçan kuş kabartması işlenmiştir. Oldukça tahrip olmuş olan figürler zorlukla seçilmektedir. Doğu ve kuzeybatı köşede yer alan mezar yatağının tavanı da aynı şekilde işlenmiş ancak burada hayvan figürleri yoktur. Doğu odanın kuzeybatı köşesi, daha küçük dörtgen bir odaya açılmaktadır. Bu odada kuzey ve doğu duvarda iki archosolium tipinde mezar vardır.
Girişin kuzeyindeki oda ise son derece sade olarak işlenmiştir. Odaya işlenmiş iki yanında iki pencere açıklığı bulunan bir kapıdan girilmektedir. Öte dünya için bir ev gibi planlanmış odanın merkezinde üzeri düz çatılı baldahin şeklinde tasarlanmış, doğu-batı aksi üzerinde yer alan iki sandukalı mezar yer almaktadır. 3.62m. uzunlukta, 1.50m. genişlikteki bu iki mezarın yüksekliği 1.93m.’dir. Bu mezarlar tabandan 1.30m. yüksekliğe kadar lahit sandukası/teknesi gibi işlenmiş bu yükseklikten sonra teknenin dört köşesinden yükselen dörtgen köşeli sütun şeklinde yükselmektedir. Yöre halkının beşiğe benzettiği bu sandukalı mezarlarda ve odanın diğer kısımlarında hiçbir bezeme yer almamaktadır. Odanın kapı şeklinde giriş duvarı hariç, tüm duvarların yan yüzlerinde mezar yatakları için nişler (loculi) işlenmiştir. Keza, odanın tabanı, tamamen mezar yatakları ile işlenmiştir. Bu oda, batısında bulunan bir diğer odaya açılmaktadır. Dörtgen planlı odanın duvarlarına ve tabanına mezar yatakları işlenmiştir. Kuzeydeki bu odada duvarlarda ve tabanda olmak üzere toplam 52 adet mezar vardır.
Yapılan araştırmalarda mezara ait bir yazıt ele geçmemiştir. Ancak nekropol alanının doğusundaki mezar anıtlarında ve 1930’lu yıllardaki çalışmalara göre M.S. I.yy ile MS VI. yüzyıllar arasında kullanılmıştır. Böylesine büyük ve diğer nekropol alanlarından ayrılmış kendi içine kapalı bir alan olarak kullanılmış bu mezar anıtının daha çok şehrin önde gelen kişileri için ya da kentin önde gelen ailesine ait bir aile mezar odası olarak kullanılmış olmalıdır.

Beşikli Mağara
Beşikli Mağara
Beşikli Mağara
Beşikli Mağara
Beşikli Mağara
Beşikli Mağara
Beşikli Mağara
Beşikli Mağara
Beşikli Mağara
Beşikli Mağara
Beşikli Mağara
Beşikli Mağara
Beşikli Mağara
Beşikli Mağara
Beşikli Mağara
Beşikli Mağara
Beşikli Mağara
Beşikli Mağara
Beşikli Mağara
Beşikli Mağara

Tünele ve mağaraya giderken yol üzerinde ara ara çay/su/dondurma satıcıları bulunuyor. Dönüş yolunda biz de durup 2.5 TL’ye limonlu dondurma aldık, biraz da durup soluklandık.

Dönüş yolu
Dönüş yolu
Dönüş yolu
Dönüş yolu

Yürürken ağaçların arasından yine Akdeniz manzarasını seyredebileceğiniz açıklıklar denk geliyor.

Akdeniz manzarası
Akdeniz manzarası
Titus Tüneli
Titus Tüneli
Mor çiçek
Mor çiçek
Titus Tüneli
Titus Tüneli

Giriş kısmı Çevlik Plajı’nın hemen karşısında kalıyor.

Çevlik plajı
Çevlik plajı

Buradan sonra hem yemek yemek için hem de şelalesini görmek için Harbiye‘ye vardık ama Harbiye bizim için tam bir hayal kırıklığıydı. Belki hafta sonu olmasının da etkisiyle o kadar kalabalıktı ki aracımızı park edene kadar kaç tur attık bilemiyorum. En sonunda bir yer bulup park ettik ve Harbiye Şelalesi‘ni aramaya başladık, ama ne bir bilgilendirme ne bir yönlendirme tabelası ile karşılaşmadık. Hediyelik eşya, defne/zeytinyağı sabunu, meyve satıcılarının olduğu yokuş toprak yoldan ilerleyip kafe ve restoranların olduğu yere vardık. Su yolunun üstüne kurulmuş restoranlarda ayaklarınızı suya sokup yemeğinizi yiyebiliyorsunuz. Her kafe/restoran suyu kendine göre bölüp şelalesini oluşturmuş. Maalesef büyük bir şelale yokmuş. Bizim gibi suyun kaynağı neresiymiş, asıl şelale neredeymiş diye ararsanız hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz.

Harbiye
Harbiye
Harbiye Şelalesi
Harbiye Şelalesi

Bu durum bizim pek hoşumuza gitmedi ve yemeği de Antakya’da yemeye karar verdik. Yine Hatay Sultan Sofrası’na gittik yemek için ama Pazar günleri burası kapalıymış. Rotamızı Pöç Kasabı’na çevirip 400 gr tepsi kebabı, 3 ayran ve büyük su alıp 59 TL ödedik. Sonunda yememğimizi yedikten sonra, Anadolu’nun ilk camisi olarak bilinen Habib-i Neccar Cami‘ye gittik. Bu cami gördüğüm en güzel, en etkileyici, en zarif camilerden biriydi.

HABİB-İ NECCAR CAMİİ VAKFI
Günümüzdeki camii Osmanlı dönemi eseridir. Etrafı geleneksel yapım tarzıyla yapılmış ve bir kısmı tescillenmiş medrese odaları ile çevrilidir. Minaresi 17. yüzyılda yapılmış olan caminin avlusunda 19. yüzyıl eseri bir şadırvan bulunur. Camiye büyük sivri sağır kemerli taç kapı ve ortasında kitabesi bulunan yuvarlak kemerli bir kapıdan girilir. Son cemaat mahaline bitişik, dikdörtgen kaideli poligonal gövdeli ve ahşap şerefeli pabuçlu bir minaresi vardır. Minarenin sağında Habib-i Neccar, Şemun Safa; solunda Yahya ve Yunus’un türbeleri vardır. Yapı, Anadolu’da yapılan ilk cami olarak bilinir. Antakya’nın el değiştirmesine bağlı olarak defalarca yıkılmış ve sonradan tekrar yapılmıştır.

HABİB-İ NECCAR CAMİİ
Cami, Hz. İsa’nın havarilerine ilk inanan ve bu uğurda canını veren bir Antakyalı olan Habib-i Neccar’ın adını taşımaktadır. Camiye ve Antakya’nın sırtını verdiği dağa adını veren Habib-i Neccar, M.S. 40’lı yıllarda Antakya’da yaşamıştır. Yapı, Anadolu’da yapılan ilk cami olarak bilinir. Bu kutsal yapı, ortaçağ mimari özelliklerini taşır. Günümüzdeki cami Osmanlı dönemi eseridir. Etrafı geleneksel yapım tarzıyla yapılmış olup avlunun bir kısmı medrese odaları ile çevrilidir. Minaresi 17. yüzyılda yapılmış olan caminin avlusunda 19. yüzyıl eseri bir şadırvan bulunmaktadır. Caminin kuzeydoğu köşesinde Hz. İsa’nın havarilerinden Yunus (Pavlus) ve Yahya (Yuhanna) ile onlara ilk inanan Habib-i Neccar’ın türbesi (4m. derinde) yer alır. İçinde ilk Hristiyanlara ait mezarları barındırmasıyla Habib-i Neccar Camii bugün adeta dinler arası hoşgörünün ve dayanışmanın bir simgesi olarak Antakya’da durmaktadır. Antakya’da ilk cami 638 yılında Müslümanların fethinden sonra yapılmıştır. Bazı kaynaklara göre Habib-i Neccar türbesi ve camisini Ebu Ubeyde bin Cerrah yapmıştır. Türkiye Diyanet Vakfı tarafından hazırlanan İslam Ansiklopedisi’nin 14. cildinde “Habib en Neccar, İslami kaynaklara göre Kur’an-ı Kerim’de Yasin Suresi’nin 13-27 ayetlerinde kıssası anlatılan kişi” deniliyor. Müslümanlarca da bir evliya olarak kabul gören Habib-i Neccar’ın öldüğü yere yaptırılan bu cami, Antakya’nın el değiştirmesine bağlı olarak defalarca yıkılmış ve sonradan tekrar yapılmıştır. Cami, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 2006 yılında restore edilmiştir.

Habib-i Neccar Cami
Habib-i Neccar Cami
Habib-i Neccar Cami kubbesi
Habib-i Neccar Cami kubbesi
Habib-i Neccar Cami-İç mekan
Habib-i Neccar Cami-İç mekan
Habib-i Neccar Cami-İç mekan
Habib-i Neccar Cami-İç mekan
Habib-i Neccar Cami mihrap ve minberi
Habib-i Neccar Cami mihrap ve minberi
Habib-i Neccar Cami-İç mekan
Habib-i Neccar Cami-İç mekan

3. gün – 28.08.2017

Pazartesi günü yine otelde kahvaltımızı yaptıktan sonra, dünyanın ikinci en büyük mozaik koleksiyonuna sahip olan Hatay Arkeoloji Müzesi‘ne gittik. Müzenin giriş ücreti 15 TL ve Müzekart+ geçiyor. Hatay’da Müzekart+ alınabilecek tek yer burası ve biz de 50 TL ödeyip yeniden Müzekart+ sahibi olduk.

Hatay Arkeoloji Müzesi
Hatay Arkeoloji Müzesi
Habib-i Neccar Cami maketi
Habib-i Neccar Cami maketi
Hatay Arkeoloji Müzesi
Hatay Arkeoloji Müzesi
Hatay Arkeoloji Müzesi
Hatay Arkeoloji Müzesi
Kafatası biçimlendirilmesi
Kafatası biçimlendirilmesi
İskeletler
İskeletler
Toprak kaplar
Toprak kaplar
Tabletler
Tabletler
Heykel
Heykel
Kabartma
Kabartma
Kral İdrimi'nin Heykeli
Kral İdrimi’nin Heykeli
Suppiluliuma Heykeli
Suppiluliuma Heykeli
Sütun Kaideleri
Sütun Kaideleri
Kabartma
Kabartma
Hatay Arkeoloji Müzesi
Hatay Arkeoloji Müzesi
Hatay Arkeoloji Müzesi
Hatay Arkeoloji Müzesi
Baş Heykelleri
Baş Heykelleri
Fırtına Tanrısı Zeus ve Fırtına Tanrıçası Hera Stelleri
Fırtına Tanrısı Zeus ve Fırtına Tanrıçası Hera Stelleri
Hatay Arkeoloji Müzesi Heykelleri
Hatay Arkeoloji Müzesi Heykelleri
Mozaik
Mozaik
Mozaik
Mozaik
Mozaik
Mozaik
Mozaik
Mozaik
Mozaik
Mozaik
Okeanos Mozaiği
Okeanos Mozaiği
Yazıtlı Sunak
Yazıtlı Sunak
Meander Mozaik
Meander Mozaik
Yakto Mozaiği
Yakto Mozaiği
Ktisis
Ktisis
Artemis Mozaiği
Artemis Mozaiği
Hatay Arkeoloji Müzesi Mozaikleri
Hatay Arkeoloji Müzesi Mozaikleri
Hatay Arkeoloji Müzesi
Hatay Arkeoloji Müzesi

Hatay Arkeoloji Müzesi’ni gezdikten sonra Stauris Dağı’nın batısında kayalara oyulmuş Saint Pierre Kilisesi‘ne gittik. Burası Hristiyanlığın ilk kilisesi olarak kabul ediliyor. Giriş ücreti 15 TL ve Müzekart+ geçiyor.

SAINT PIERRE KİLİSESİ (ANIT MÜZE)
Saint Pierre (Aziz Petrus) Kilisesi Stauris (Haç) Dağı’nın batısında kayalara oyulmuş 13 m derinliğinde, 9.5 m genişliğinde ve 7 m yüksekliğinde bir mağaradan oluşmaktadır. Antakya’daki ilk Hristiyanların gizli toplantıları için kullandıkları bu mağara Hristiyanlığın en eski kiliselerinden biri olarak kabul edilmiştir. İncil’in ‘Resullerin İşleri’ (11:25-27) bölümünde Saint Barnabas’ın Tarsus’a giderek Saint Paul’u Antakya’ya getirdiği, Antakya’da bir yıl birlikte çalışarak Hristiyanlığı yaydıkları ve bu yeni dine inananlara ‘Hristiyan’ adının verilmesinin ilk kez Antakya’da gerçekleştiği belirtilmektedir. Bu bilgilere ek olarak Saint Paul Galatyalılara yazdığı mektupta (Galatyalılara 3:11-21) Antakya’ya gelen Saint Pierre ile Hristiyanlığın o günkü durumunu tartıştığını belirtmektedir. Hristiyan geleneği Saint Pierre’ı Antakya Kilisesi’nin kurucusu ve burada oluşan Hristiyan topluluğun ilk başpapazı olarak kabul etmiştir.
Kilisenin erken döneminden günümüze sadece taban mozaiğinin parçaları ve sunağın sağında, duvar boyamalarının izleri kalmıştır. Dağa açılan tüneli bir zamanlar burada toplanan Hristiyanların baskınlar sırasında kaçmak için kullandıkları sanılmaktadır. Kayalardan sızarak yalakta toplanan su vaftiz için kullanılmıştır. Son yıllara kadar ziyaretçilerin şifalı kabul ederek içtikleri, hastalara götürdükleri bu su sızıntısı depremler nedeniyle zalmıştır. Kilisenin ortasındaki taş sunağın üstünde eskiden 21 Şubat tarihinde Antakya’da kutlanan Saint Pierre Kürsüsü Bayramı için yerleştirilen taştan bir kürsü vardır. Sunağın üzerindeki mermer Saint Pierre heykeli 1932 yılında yerleştirilmiştir. 1098 yılında Antakya’yı ele geçiren Haçlılar kiliseyi birkaç metre daha uzatıp iki kemerle ön cepheye bağlamışlardır. Bu cephe 1863 yılında, Papa IX. Pius’un isteğiyle restore işlerine girişen Kapuçin Rahipleri tarafından yeniden yapılmıştır. Restorasyonda III. Napolyon’ da katkıda bulunmuştur. Solda görülen kalıntılar bir zamanlar ön cephenin önünde bulunan revaktan geriye kalmıştır. Bahçenin birkaç yüzyıl mezarlık olarak kullanıldığı bilinmektedir. Kilisenin iç kısmında da özellikle sunağın çevresinde de mezarlar bulunmuştur. Günümüzde bir müze olan kilisede Valiliğin izniyle, Müze Müdürlüğü denetiminde ayin yapılabilmektedir.

Saint Pierre Kilisesi'nden manzara
Saint Pierre Kilisesi’nden manzara
Saint Pierre Kilisesi
Saint Pierre Kilisesi
Saint Pierre Kilisesi-İç mekan
Saint Pierre Kilisesi-İç mekan
Saint Pierre Kilisesi-İç mekan
Saint Pierre Kilisesi-İç mekan
Saint Pierre Kilisesi-İç mekan
Saint Pierre Kilisesi-İç mekan
Saint Pierre Kilisesi-İç mekan
Saint Pierre Kilisesi-İç mekan
Saint Pierre Kilisesi
Saint Pierre Kilisesi

Saint Pierre Kilisesi’nin 200 metre uzağında kayalara oyulmuş Cehennem Kayıkçısı kabartması bulunuyormuş. Kiliseyi gezdikten sonra burayı da görürüz diye düşünüyordum ama tamamen aklımdan çıktığı için başka zamana kaldı artık. Hatay’da birçok yerde gördüğümüz rüzgar türbinlerini Diyarbakır’a giderken fotoğraflayabildim sonunda.

Rüzgar Türbinleri
Rüzgar Türbinleri

Hatay’a gelmişken künefe yemeden ayrılmamak gerekirdi ama bizim fırsatımız olmadı. Onu da başka zamana bırakıp Hatay’a veda ettik. Diyarbakır’a giderken Gaziantep’te yemek molası verip Kebapçı Halil Usta’da 2 karışık,1 küşleme,3 ayran alıp 110 TL ödedik.